ATATÜRK'ün Öğretmenlere Seslenişi, Mustafa Kemalin Öğretmenlere Hitabesi
(Eğitim Kurultayı'nı Açarken, 16.07.1921)
Bayanlar, Baylar!
Genel savaşta, yenilgiye uğradık. Düşmanlarımız bunu fırsat bilerek ulusumuzu
büsbütün yok etmek istediler. Buna karşı beliren ulusal şahlanış Ankara'da
toparlandı. Bizi yaşatmamak isteyenlere karşı yaşamak hakkımızı savunmak üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisi, burada, Ankara'da toplandı. Bugün Ankara, ulusal
Türkiye'nin ulusal eğitimini kuracak olan Türkiye Öğretmenler Kurultayı
toplantısına da tek uygun yer olmakla övünmektedir.
Yüzyılların yüklettiği derin bir yönetim savsaklamasının devlet varlığında
açtığı yaraları gidermeye uğraşacak çabaların en büyüğünü, eğitim yolunda bol
bol harcamamız gerekmektedir. Gerçi bugün güçlerimizin bütün kaynağını ulusal
sınırlarımız içindeki illerimize yayılmış bulunan düşmanlara karşı kullanmak
zorundayız. Bugün için ülkenin aydınlanması uğruna ayrılabilecek şey,
eğitimimizin geleceğine dayanak olacak bir temel kurmaya yeterli değildir. Ancak
elverişli ve yeterli koşullarla araçları elde edinceye dek geçecek savaş
günlerinde de tüm bir özenle işlenip çizilmiş bir ulusal eğitim izlencesi
yapmaya, eldeki eğitim ve öğretim kuruluşlarımızı bugünden verimli bir çabayla
çalıştıracak ilkeleri hazırlamaya bakmalıyız.
Şimdiye dek sürüp gelen okuma ve yetiştirme yanlışlıklarının ulusumuzun
gerilemesinde en önemli nedenlerden biri olduğu kanısındayım. Onun için bir
ulusal eğitim izlencesinden söz ederken eski çağdaki asılsız uydurmalardan,
yaradılışımıza hiç de uymayan yabancı düşüncelerden, Doğu'dan ve Batı'dan
gelebilen bütün etkilerden tümüyle uzak, ulusal kişiliğimiz ve tarihimizle
uyumlu bir kültürü kastediyorum. Çünkü ulusal dehamızın tam olarak, gerçekten
gelişmesi ancak böyle bir kültürle sağlanabilecektir. Rasgele bir yabancı
kültürü benimsemek, şimdiye dek uygulanıp durulanan yabancı kültürlerin yıkıcı
sonuçlarını yineletmekten başka işe yaramaz.
Kültürün, bu düşünce ekininin verimi, ekildiği yerin elverişliliğiyle
orantılıdır. Bu yer de ulusun kişiliğidir. Çocuklarımız ve gençlerimiz
yetiştirilirken onlara, varlıkları, hakları, birliktelikleriyle çatışan bütün
yabancı ögelerle savaşmak gereği ve ulusal inançları bütün coşkunluğuyla her
karşıt düşünceye karşı şiddetle savunmak zorunluluğu aşılanmış olmalıdır. Yeni
kuşağın bütün iç dünyasına bu duyuşların, bu davranışların sindirilmesi büyük
önem taşır. Bitmez, tükenmez korkunç bir savaş olarak belirip duran uluslar
yaşamının felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her ulus için bu
duyuşları, bu davranışları bütün şiddetiyle koşul kılmaktadır. Ayrıntılarını
uzmanlarına bırakmak istediğim bu konuya ilişkin genel görüşlerimi tamamlamak
için yeni kuşağı silahlandırıp değerlendirecek özellikler arasında güçlü bir
erdem tutkusundan, güçlü bir düzen ve disiplin sevgisinden de söz etmek
zorunluluğu duyuyorum.
İşte biz, bu toplantınızdan yalnız çizilmiş eski yollarda nasıl yürüyüp
gidileceğine ilişkin beylik düşünceler ileri sürüp dağılmayı değil belki bu
ortaya koyduğum koşullar çerçevesinde yeni bir sanat ve bilim yolu bulup ulusa
göstermek ve yeni kuşağı o yolda yürütmek için önder olmak gibi kutsal bir
yararlılık bekliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı'nın halkı tanımış, çevreyi ve
bütün yurdu anlayıp kavramış öğretmenlerle uzmanları bir araya getiren bir bilgi
ve görgü kurultayını Ankara'da toplamayı düşünmüş olmasını ve bugünkü zor
koşullara aldırmaksızın bu davranışında başarıya ulaşmış olmasını beğeniyle
anarım.
Sizin önünüzde ve ulusun önünde ulusal eğitimimize ilişkin görüşlerimi söylemek
olanağını bağışlamış olan bu toplantıdan yararlanarak gelecekteki gerçek
kurtuluşumuzun yüce önderleri olan Türkiye kadın ve erkek öğretmenlerine ilişkin
saygı duygularımı bir daha belirtmek isterim. Gelecek için hazırlanan yurt
çocuklarına, hiçbir zorluk karşısında baş eğmeyerek sabırla, güvenle
çalışmalarını ve yetişmekte olan çocukların büyüklerine de yavrularının
okumalarını sağlamak için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelerini öğütlerim.
Büyük tehlikeler önünde uyanmayı bilen ulusların ne kadar başarıyla direnici
oldukları tarihten de bellidir. Silahıyla olduğu gibi beyniyle de savaşmak
durumunda olan ulusumuzun, birincisinde gösterdiği gücü ikincisinde de
göstereceğinden hiçbir zaman kuşkum olmamıştır.
Ulusumuzun öz kişiliği yeteneklerle doludur. Ancak bu yaratılıştan gelen
uygunluğu geliştirmek sizlere düşüyor. Türk öğretmenlerine ulusal hükümetimizce,
candan ve gönülden istendiği kadar iyi ve rahat yaşama koşullarının sağlanamamış
olduğunu bilirim. Ancak ulusumuzu yetiştirmek gibi kutlu bir görevi benimsemiş
olan yüce topluluğunuzun, bugünkü koşulları göz önünde bulundurarak her türlü
zorluğu göze alarak bu yolda sarsılmadan yürüyeceğine de güvenim vardır.
Göreviniz pek önemlidir, ulusun yaşamasıyla yakından ilgilidir. Bunda başarılı
olmanızı Tanrı'dan dilerim.
(Zaferini kutlamak için ardından Bursa'ya gelen İstanbul öğretmenlerine, 27. 10.
1922)
Bayanlar, Baylar!
İstanbul'dan geliyorsunuz. Hoş geldiniz. İstanbul'un ışık ocaklarını simgeleyen
yüce topluluğunuz karşısında duyduğum keyif sonsuzdur. Yüreklerinizdeki
duyguları, kafalarınızdaki düşünceleri doğrudan doğruya gözlerinizde ve
alınlarınızda okumak benim için olağanüstü bir sevinç kaynağı oluyor. Şimdi
karşınızda içime dolan en içten duyguyu, izninizi almış olarak, açıklayayım :
İsterdim ki çocuk olayım ve sizin ders vermekle ışık saçan çevrenizde bulunayım;
sizden feyz alayım, siz beni yetiştiresiniz. O zaman ulusum için daha yararlı
olurdum. Ancak ne ki artık elde edilemeyecek bir isteğin karşısındayım. Bu
isteğin yerine başka bir dilekte bulunacağım :
Bugünün çocuklarını yetiştiriniz. Onları ülkeye, ulusa yararlı insanlar yapınız.
Bunu sizden bekliyorum, istiyorum.
Bayan öğretmenler, Bay öğretmenler!
Belki de eski deyişle "muallime" demediğim için beni ayıplıyorsunuzdur. Ben
dilimizde ille dişiliği belirten yabancı ekler kullanmanın gerekli olmadığını
sanıyorum. Evet, erkek, kadın öğretmenler : Bilirsiniz ki ulusumuz büyük bir
yıkım geçirdi. Devletimiz bir çöküntüye uğradı. Varlığımızı yeryüzünden silmek
yolunda birçok suçlar işlendi. Çok çalıştık, bugünkü başarıya ulaştık.
Bayanlar, Baylar!
Bir ulusu, uğradığı herhangi bir yıkımdan kurtarmakta, bir ulusu uyandırmakta,
aydınların ne önemli bir görevi olduğu gözden kaçamaz. Diyebiliriz ki bugüne
ulus aydınlarının, doğruluğu, namusu, ulusu ve yurdu sevip kollayan çabaları ve
üstelik günlük çıkarları hiçe sayan yüce duygularıyla kavuşabilmişizdir. Ancak
bugün ulaştığımız nokta, gerçek kurtuluş noktası değildir.
Bu düşüncemi açıklayayım :
Bir ulusun yıkımlara uğraması demek, o ulusun güçsüz, bakımsız, hasta olması
demektir. Bunun için, asıl kurtuluş toplumsal yapıdaki hastalığı bulmak ve
iyileştirme yollarını aramakla elde edilir ve ancak bilimsel yol tutulmuş olursa
sağlık gerçekleşebilir. Yoksa derme çatma önlemlerle hastalık hiç iyi edilemez
bir duruma gelir. Bir toplumun eksikliği ne olabilir? Ulusu ulus yapan,
ilerleten ve geliştiren güçler vardır : Düşünce güçleri, sosyal güçler…
Düşünceler, anlamsız, yararsız, akla sığmaz saçmalarla dolu olursa o düşünceler
hastalıklıdır. Bir de toplumsal yaşayış, akıldan mantıktan uzak, yararsız,
zararlı birtakım görenek ve geleneklerle dopdolu olursa yaşama sayılamaz.
İlerleyemez, gelişemez, inmeliler gibi olduğu yerde bocalar kalır. Ulusu ve
ülkeyi kurtarmak isteyenler için coşkun sevgi, iyi niyet, günlük çıkarları hiçe
saymak, evet pek gereklidir ancak, toplumdaki hastalığı görmek, onu iyileştirmek
ve toplumu çağımızın gereklerine göre ilerletip yetiştirmek için bunlar yetmez.
Bunların yanında bilgi gerektir, teknik gerektir. Bilginin, tekniğin çalışma ve
oluşma çevresi okuldur. Bunun için okulları açmak ve artırmak gerektir. "Okul"
adını hep birlikte saygı duyarak, kutlulayarak ayakta analım. Okul, genç
beyinlere insanlığı saymayı, ulus ve ülkeyi sevmeyi, bağımsız yaşamayı öğretir.
Bağımsızlık tehlikeye düştüğünde onu kurtarmak için tutulması gereken en doğru
yolu belleten okuldur. Yurdu ve ulusu kurtarmaya çalışanların seçtiği yolda ve
yürüyüşte birer namuslu uzman, birer onurlu bilge olmaları gerektir. Bunu
sağlayan okuldur. Ancak böylelikle her türlü girişimi güzel sonuçlara ulaştırmak
elimizde olabilir.
Bayanlar, Baylar!
Ülkemizin en bayındır, en alımlı, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli
ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenip atan zaferin gizi (sırrı) nerededir, bilir
misiniz? Orduların yönetiminde çağdaş bilgi kurallarını kılavuz yapmaktadır.
Ulusumuzu yetiştirmek için asıl olan okullarımızın, bilimkentimizin
(üniversitemizin) kurulmasında hep bu yolu tutacağız. Evet, ulusumuzun, siyasal,
toplumsal yaşamında da ulusumuzun düşünce eğitiminde de yol göstericimiz bilgi
ve teknik olacaktır. Okulla, okulun verdiği bilgiyle Türk ulusu, Türk sanatı,
Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün ince güzellikleriyle belirip
gelişecektir.
Bayanlar, Baylar!
Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ileriliklerin, süre yitirilmeksizin
yayılması ve gelişmesi gereklidir. Bunun için bütün bilgi ve teknik insanları,
bu uğurda çalışmayı bir namus borcu bilmelidirler. Öğretmenlerimiz, ozanlarımız,
yazarlarımız, ulusa geçen yıkılış günlerini, bu yıkılışların gerçek nedenlerini
anlatacaklar, söyleyecekler, bu kara günlerin geri dönmemesi için yeryüzünde
uygar ve çağdaş bir Türkiye'nin varlığını tanımak istemeyenlere onu tanıtmak
zorunda olduğumuzu anımsatacaklardır.
Bayanlar, Baylar!
Görülüyor ki en önemli ve verimli görevlerimiz öğretim ve eğitim işleridir. Bu
işlerde ne yapıp yapıp başarıya ulaşmamız gerektir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu
ancak bu yoldadır. Bu zaferin sağlanması için hepimiz tek can, tek düşünce
olarak belirli bir izlence (program) üzerinde çalışmamız gerektir. Bence bu
izlenceden istenen ve beklenen iki şey vardır:
Toplum yaşayışımızın gereksinimlerine uygun düşmesi.
Çağımızın getirdiği ve gerektirdiği gerçeklere uygun düşmesi.
Gözlerimizi kapayıp herkesten ayrı ve dünyadan uzak yaşadığımızı düşünemeyiz.
Ülkemizi bir sınır içine alıp dünyayla ilgisiz yaşayamayız. İleri ve uygar bir
ulus olarak çağdaş uygarlık alanı ortasında yaşayacağız. Bu yaşamak da ancak
bilgiyle, teknikle olur. Bilgi ve teknik neredeyse oradan alacağız ve ulusun her
bir insanının kafasına koyacağız. Bilgi ve teknik için başka bağ, başka koşul
yoktur. Akla uygun hiçbir nedene dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların
korunmasında direnip duran ulusların ilerlemesi çok zor olur, belki hiç olmaz.
İlerlemek yolunda bağları ve koşulları aşmayan uluslar çağa uygun, akla uygun
bir yaşama içinde olamazlar. Genel yaşamda görüşü geniş olan ulusların ellerine
düşüp onlara tutsak olmaktan kurtulamazlar! Bütün bu gerçeklerin ulusça iyi
anlaşılması ve içe sindirilebilmesi için her şeyden önce bilgisizliği gidermek
gerektir. Bunun için öğretim izlencemizin, eğitim davranışımızın temel taşı,
bilgisizliği gidermek olmalıdır. Bu bilgisizlik giderilmedikçe yerimizde
sayacağız. Yerinde duran bir şeyse geriye gidiyor demektir. Bir yandan genel
bilgisizliği gidermeye çalışmakla birlikte öte yandan toplum yaşayışında herkese
örnek olacak, verimli ve etkili olacak kimseler yetiştirmek gerektir. Bu da ilk
ve orta öğretimin günlük yaşama uygun olmasıyla gerçekleşebilir. Toplumlar ancak
bu yoldan işadamlarına, sanat adamlarına kavuşabilirler. Ulusal yeteneklerimizi
geliştirecek, duygularımızı yükseltecek üstün insanları yetiştirmeyi de
unutmayacağız. Çocuklarımızı bu öğretim aşamalarından geçirerek yetiştireceğiz.
Kesin olarak bilmeliyiz ki iki ayrı parça olarak yaşayan uluslar zayıftır,
hastadır. Çocuklarımıza ve gençlerimize uygulayacağımız öğretim ne olursa olsun,
onları:
Ulusuna
Türkiye Devleti'ne
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne düşman olanlarla savaşabilecek bilgiler ve
araçlarla silahlandıracağız.
Özgürlüğünü ve bağımsızlığını korumak yolunda savaş vermeyi bilmeyen uluslar
için yaşama hakkı yoktur. Bu uğurda savaş gereklidir.
Bayanlar, Baylar!
Açıkça söyleyeyim ki biz üç buçuk yıl öncesine değin cemaat durumunda
yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı. Dünya bizi, temsilcimiz ve
yöneticimiz olanlara göre tanıyor ve değerlendiriyordu. Üç buçuk yıldır ulus
olarak yaşıyoruz. Bunun elle tutulur, gözle görülür tanığı yönetimimizin
biçimidir ki bunu yasalar "Büyük Millet Meclisi Hükümeti" diye adlandırmıştır.
Bütün dünya bir gün bile unutmasın ki Türkiye devletinin biricik ve gerçek
temsilcisi, yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Aşağılık çıkarları
için, kendi kişiliklerini korumak için ülkenin bağımsızlığını ve ulusun
özgürlüğünü düşmana peşkeş çekmekte sakınca görmeyen, bağımsızlığı yok edecek
hükümlerle dolu Sevr Antlaşması'nı kabul etmekten çekinmeyen Sultanların bu
davranışlarını, Türk ulusu artık bir daha görmeyecek, ancak tarihte okuyup ibret
alacaktır.
Bayanlar, Baylar!
Ordularımızın kazandığı zafer, sizin eğitim ordularınızın zaferi için yer açtı,
yol hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacak, siz koruyup sürdüreceksiniz, bunu
başaracağınızdan kuşkum yok. Sarsılmaz bir inançla ben ve bütün arkadaşlarım,
sizi gözeteceğiz. Sizin karşılaşacağınız bütün engelleri kıracağız.
Son bir söz :
Sizin değerli bir topluluk olarak Bursa'ya gelmeniz, yalnız Bursa'yı değil,
bütün Anadolu'daki kardeşlerinizi sevindirdi. İstanbul'dan getirdiğiniz
selamları bütün ulusa ulaştıracağız. Ben de sizden dileyeceğim ki oradaki
kardeşlerimize selamlarımızı götürünüz. İstanbul'un talihi, İstanbul'da yaşayan
öz Türklerin gönlündeki, vicdanındaki isteklere denk olarak belirip
parlayacaktır.